Hak ehliyeti, kişilerin haklara ve borçlara sahip olabilme yeteneği ya da iktidarıdır.
Gerçek Kişilerin Hak Ehliyeti
Kişiler hukukunun en esaslı konularından biri kişilerin ehliyetleridir. Kişilerin ehliyetlerinden söz edildiğinde de akla, hak ve fiil ehliyetleri gelir. Bu ikisi kişilik kavramının içinde değerlendirilir.
Hak ehliyeti denince, kişilerin haklara ve borçlara sahip olabilme yeteneği ya da iktidarı anlaşılır. “Her insanın hak ehliyeti vardır” (TMK m.8) kuralı gereği, hukukumuzda her gerçek kişinin hak ehliyeti de kendiliğinden var olmaktadır. Hukukumuzda, hak ehliyeti olmayan bir kişi düşünülemez. Bu açıdan hak ehliyeti ile kişi kavramı birbirine sıkı şekilde bağlıdır. Nitekim daha önce, kişilerin haklara ve borçlara sahip olabilen varlıkları ifade ettiğine değinilmişti.
Her insanın sahip olabilmesi dolayısıyla hak ehliyeti genellik göstermektir. Bunu “bütün insanlar” diye başlayan, TMK m.8/II de teyit eder. Keza aynı fıkrada insanların haklara ve borçlara sahip olmada eşitliği de zikredilmiştir ki hak ehliyetine sahip olmada insanlar arasında eşitlik esastır. Kişinin cinsiyeti, mal varlığı, dini, etnik kökeni, yaşı vb. özellikleri hak ehliyetinin durdurulması, sınırlanması ya da ortadan kaldırılmasına neden olamaz.
Hukukta birçok ilke gibi buradaki eşitlik ilkesinin de bazı istisnaları vardır. Durumun özelliklerinden kaynaklanan böyle istisnaların olabileceği zaten m. 8/II’de “hukuk düzeninin sınırları içinde eşitliğin söz konusu olabileceği” ifade edilerek hükme alınmıştır.
Kişinin kendi fiilleriyle haklar edinebilmesive borçlar altına girebilmesi kudretine fiil ehliyeti denir.
Gerçek Kişilerin Fiil Ehliyeti
Fiil (eylem) ehliyetine sahip olmak, kişinin kendi fiilleriyle hak edinebilmesini ve borç altına girebilmesini sağlar. Bir başka deyişle fiil ehliyeti, kişide bu gücün, bu kudretin olduğunu gösterir. Görüldüğü gibi, hak ehliyeti ile fiil ehliyetinin konusu başkadır. Hak ehliyeti, kimin haklara ve borçlara sahip olabileceği ile ilgilenirken, fiil ehliyeti hak ehliyetine sahip olanların kendi fiilleriyle haklara ve borçlara sahip olup olamayacağı ile ilgilenir. Nitekim üç yaşındaki bir çocuğun mirasçı olabilmesi ile kendisine kalan evi kendi iradesiyle satabilmesi farklı şeylerdir.
Fiil ehliyetinin şartları
TMK m. 10’a göre, “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”. Buradan fiil ehliyetinin şartları çıkarılabilir. Bunlar;
• Ayırt etme gücüne sahip olmak,
• Ergin olmak ve
• Kısıtlı olmamaktır.
Ayırt etme gücüne sahip olmak (Sezgin olmak) : TMK m.13, ayırt etme gücüne ayrılmıştır. Bu maddeye göre, “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, ….. ayırt etme gücüne sahiptir.” Demek ki, ayırt etme gücünden (temyiz kudretinden) Kanun, akla uygun biçimde davranma yeteneğini anlamaktadır. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi nedenler bu akla uygun biçimde davranma yeteneğini
etkiler.
Kişilerin, davranışlarının sonuçlarını kavrayabildiği ve bu kavrayışa da uygun davranabildikleri durumlarda akla uygun biçimde davranma yeteneği vardır.
Ergin Olmak: Fiil ehliyetinin ikinci şartı ergin (reşit) olmaktır. Kişi on sekiz yaşını doldurmakla ergin olur (TMK m. 11/I). Burada dikkat edilmesi gereken, kişinin 18 yaşına girmesi ile değil, 18 yaşını doldurmasıyla ergin olduğudur. Görüldüğü gibi yaşla tam ehliyetli olmak arasında sıkı bir ilişki vardır. Bununla birlikte ergin olmanın tek yolu, belirli bir yaşın doldurulması değildir. Nitekim evlenme kişiyi ergin kılar (TMK m. 11/II). Evlenebilmek için on yedi yaşın doldurulması gerekir (TMK m. 124/I). Olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple on altı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine de izin verilebilir (TMK m. 124/II). Dolayısıyla on sekiz yaşını doldurmamış birinin evlenmeyle ergin olması mümkündür. Evliliğin sonradan herhangi bir nedenle ortadan kalkması kazanılmış erginliği etkilemez.
Kişi mahkeme kararı ile de ergin kılınabilir. Bunun için küçüğün isteği ve velisinin rızası gerekir. Veli yerine vasisi olan küçüklerde, vesayet dairelerinin izni de alınmalıdır (TMK m. 463). Vesayet daireleri vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi ile denetim makamı olan asliye hukuk mahkemesidir. Ayrıca, ergin kılınma için her halükârda küçüğün on beş yaşını doldurmuş olması gerekir (TMK m. 12). Mahkeme kararı ile ergin kılınmada, küçüğün ergin kılınmasını gerektiren haklı nedenler ve ergin kılınmada küçüğün yararının olup olmadığı araştırılır. Dolayısıyla mahkeme kararı ile ergin kılınmada hâkimin takdir hakkı önem kazanır.
Görüldüğü gibi, iki durumda kişinin on sekiz yaşını doldurmadan önce erginlik kazanması mümkündür. Bu yüzden on sekiz yaşın doldurulması ile kazanılan erginliğe normal erginlik denirken, diğer iki durumu ifade etmek üzere erken erginlikten söz edilir. Erken erginlik de hâliyle, kendi içinde evlenme ile erginlik ve yargısal erginlik (ergin kılınma) diye ikiye ayrılmaktadır.
Kısıtlı Olmamak: Bir kimsenin tam fiil ehliyetine sahip olabilmesi için ergin ve sezgin olmasının yanında, kısıtlı da olmaması gerekir. Ergin ve sezgin olmak, fiil ehliyetine sahip olmak için varlığı aranan şartlarken; kısıtlı (mahcur) olmamak, yokluğu, yani gerçekleşmemiş olması aranan bir şarttır. Bundan dolayı da ilk ikisi fiil ehliyetinin olumlu şartları, sonuncusu ise bu ehliyet türünün olumsuz şartı olarak
anılır.
Kısıtlı olmak yani hacir altına alınmış olmak, kişinin ya tamamen ya da kısmen işlem yapma yeteneğinin sınırlandırılması demektir. Kısıtlama ergin gerçek kişilerde söz konusu olur. Dolayısıyla tüzel kişilerde veya ergin olmayan kişilerde kısıtlama söz konusu değildir. Kısıtlama kararı sulh hukuk mahkemesi tarafından Kanunun aradığı şartların varlığı hâlinde verilir. Kanunda kısıtlanma nedenleri dört başlık altında toplanmıştır (TMK m. 405-408):
• Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı
• Savurganlık, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim
• Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûm olma
• İstekte bulunma.
Yukarıdaki üç neden, ilgilinin rızasından bağımsız olarak onun kısıtlanmasına yol açar. Bununla birlikte hukukumuzda, isteğe bağlı kısıtlanma hâli de vardır. Nitekim yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya
ağır hastalığı sebebiyle her kişi kısıtlanmasını isteyebilir.
Fiil ehliyetlerine göre kişilerin sınıflandırılması
Fiil ehliyeti açısından kişiler dört gruba ayrılmaktadır. Fiil ehliyeti tam olanlara, tam ehliyetliler denilmektedir. Bu mükemmellikten ayrılışlarına göre fiil ehliyeti açısından üç gruptan daha söz edilir ki bunlar; sınırlı ehliyetli, sınırlı ehliyetsiz ve tam ehliyetsizlerdir.
Tam Ehliyetliler: Bu grup üyelerinin fiil ehliyetleri tam olup her türlü hukuki işlemi tek başlarına yapabilirler. Hukuka aykırı olarak başkalarına verdikleri zararlardan da sorumlu tutulurlar. Keza bu kişilerin dava ehliyetleri de tamdır. Dolayısıyla tam ehliyetliler, ergin ve sezgin olup kısıtlı olmayan kişilerden oluşur.
Sınırlı ehliyetliler: Sınırlı ehliyetliler de ayırt etme gücüne sahip ve ergindir. Haklarında kısıtlılık kararı da yoktur. Bundan dolayı sınırlı ehliyetliler kural olarak, hukuki işlemlerini tek başlarına yaparlar, hukuka aykırı eylemlerinden sorumlu tutulurlar ve dava ehliyetine sahiptirler. Ancak sınırlı ehliyetliler, tam ehliyetlilerden farklı olarak kendilerine kanuni danışman atanan kişilerdir ve kanunda yazılı işlemlerin yapılması açısından bu durum onların fiil ehliyetini tam ehliyetlilerden ayırır.
Kanunda yazılı işlemler şunlardır (TMK m. 429):
• Dava açma ve sulh olma
• Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması
• Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi
• Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri
• Ödünç verme ve alma
• Anaparayı alma
• Bağışlama
• Kambiyo taahhüdü altına girme
• Kefil olma
Bu işlemlerdeki rolleri açısından kanuni danışmanlar; oy danışmanı, yönetim danışmanı ve karma danışman olmak üzere üçe ayrılır:
Oy danışmanlığında, sınırlı ehliyetli yukarıdaki işlemleri kanuni danışmanının görüşünü almadan yapamaz.
Yönetim danışmanlığında, aynı işlemler için bir kimsenin mal varlığını yönetme yetkisi, gelirlerinde dilediği gibi tasarruf hakkı saklı kalmak üzere kaldırılmaktadır.
Karma danışmanlık ise oy danışmanlığı ile yönetim danışmanlığının bir arada bulunduğu durumlarda söz konusu olmaktadır.
Sınırlı ehliy et sizler: Ayırt etme gücüne sahip olmakla birlikte, ergin olmayan ya da kısıtlı olan kişilerin bulunduğu gruptur. Ayırt etme gücüne sahip olmakla birlikte ergin olmayanlar; ayırt etme gücüne sahip küçükler, mümeyyiz küçükler ya da sezgin küçükler olarak adlandırılır. Ayırt etme gücüne sahip olmakla birlikte kısıtlanmış olanlar ise; ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar, mümeyyiz kısıtlılar ya da sezgin kısıtlılar olarak anılmaktadır.
Sınırlı ehliyetsizlerin kanuni (yasal) temsilcileri bulunur. Ayırt etme gücüne sahip küçüklerin yasal temsilcileri velileridir, yani ana-babalarıdır. Velayet hakkı ana-babadan yalnız birinde de bulunabilir. Velisi bulunmayan küçüklerle, kısıtlılara
ise vasi atanır. Ayrıca vesayette vasinin yanı sıra, vesayet daireleri de devreye girer.
Daha önce değinildiği gibi bunlar; vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi ile denetim makamı olan asliye hukuk mahkemeleridir. Vasi, vesayet makamı ve denetim makamının (keza kayyımın) tümüne birden vesayet organları denmektedir (TMK m. 396).
Bu grubun sınırlı “ehliyetsiz” olarak adlandırılmasının temel nedeni, ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılar için ehliyetsizliğin asıl, ehliyetin ise istisna olmasıdır. Nitekim, TMK m. 16’ya göre, “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler.” Bu kuralın çeşitli istisnaları vardır.
Sınırlı Ehliyetsizlerin Hukuki İşlem Ehliyeti
Sınırlı ehliyetsizlerin tek başlarına yapamayacakları işlemler
Kural olarak sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sokan işlemleri yasal temsilcilerinin rızası olmaksızın yapamazlar. Rıza, izin ya da icazet şeklinde olabilir. Eğer önceden izin alınarak işlem yapılıyorsa, işlem geçerli olup sözleşmenin iki tarafını da bağlar. Önceden izin alınmaksızın yapılan bir işlemle sınırlı ehliyetsiz kendisini borç altına sokuyorsa, bu takdirde işlem tek taraflı bağlamazlık yaptırımına tabi olur ve veli ya da vasiden icazet alınmadıkça sınırlı ehliyetsizi bağlamaz.
Sınırlı ehliyetsizleri borç altına sokan işlemi doğrudan veli ya da vasi de yapmış olabilir. Bu durumda işlemin tarafı olarak haklar ve borçlar sınırlı ehliyetsize ait olur. Demek ki sınırlı ehliyetsizleri borç altına sokan işlemlerin iki türlü yapılma ihtimali vardır: Sınırlı ehliyetsiz tarafından kanuni temsilcinin rızası alınarak ya da doğrudan doğruya kanuni temsilci tarafından. Bununla birlikte, sınırlı ehliyetsizleri borç altına sokacak bazı işlemlerin yapılması kesin olarak yasaklanmıştır. Bu işlemler, vakıf kurma, bağışlama ve kefalettir. Bir başka deyişle sınırlı ehliyetsiz kanuni temsilcisinin rızası olsa da vakıf kuramaz, bağışlamada bulunamaz ve kefil olamaz. Sınırlı ehliyetsizler adına bazı işlemlerin yapılabilmesi için ise, sadece vasinin değil, vesayet dairelerinin de işleme dâhil olması gerekir.
Vasinin yanı sıra vesayet makamının da (yetkili sulh hukuk mahkemesinin de)
izni gereken hâllere şunlar örnek gösterilebilir (bk. TMK m. 462):
• Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması
• Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi
• Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri
• Ödünç verme ve alma
• Kambiyo (çek, poliçe, bono) taahhüdü altına girme
• Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması
• Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri yapılması
• Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması
• Çıraklık sözleşmesi yapılması
• Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi
• Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi
Aşağıdaki hâllerde ise vasi ve vesayet makamından başka denetim makamının
da (yetkili asliye hukuk mahkemesinin de) izni gereklidir (TMK m. 463):
• Vesayet altındaki kişinin evlat edinmesi veya evlat edinilmesi
• Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi veya çıkması
• Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması
• Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması
• Mirasın kabulü, reddi veya miras sözleşmesi yapılması
• Küçüğün ergin kılınması
• Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması
Vesayet dairelerinin izni alınmadan yapılan işlemlerin akıbeti, tıpkı vasinin rızası alınmadan yapılan işlemler gibidir (TMK m. 465).
Sınırlı ehliyetsizlerin tek başlarına yapabilecekleri işlemler
Sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sokmayan işlemleri tek başlarına yapabilirler. Yani bunlar için yasal temsilcilerinin rızası gerekmez. Bu, TMK m. 16 hükmünün bir gereğidir.
Sınırlı ehliyetsizleri borç altına sokmayan işlemler, onlara karşılıksız kazandırma sağlayan işlemlerdir. Bu işlemlerin başlıcaları; bağışlama, ibra, kefalet alacaklısı olma, alacağın temliki yani alacağı devralmadır.
Sınırlı ehliyetsizler, serbest mallarını, yani kendi tasarruflarına bırakılmış olan mallar ile vasinin izniyle çalışarak kazandıkları malları serbestçe yönetir ve kullanırlar (TMK m. 455).
Sınırlı ehliyetsizlerin temsilci olabilmesi de mümkündür. Temsilci, temsil olunan adına ve hesabına hareket ettiğinden, kendisi borç altına girmez. Dolayısıyla kendilerini borç altına sokmadıkları için -veli veya vasilerinin rızasına gerek olmaksızın- sınırlı ehliyetsizler temsilci olarak işlem yapabilirler.
Sınırlı ehliyetsizler kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kural olarak tek başlarına kullanırlar. Özelliklerinden dolayı kanuni temsilcilerin bunlara müdahalesi kural olarak söz konusu olmaz. Böylece sınırlı ehliyetsiz; yargısal erginliğine karar verilmesini isteme, boşanma davası açma, eşinin zina fiilini affetme, kişilik haklarına aykırılıktan dolayı manevi tazminat davası açma vb. kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarını kanuni temsilcinin rızasına ihtiyaç duymaksızın kullanabilecektir.
Sınırlı ehliyetsizlerin hukuka aykırı fiillerinden sorumlu olma ehliyeti
Kişilerin hukuka aykırı eylemlerinden sorumlu tutulabilmesi için ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir. Bu şart gerçekleştikten sonra, kişilerin ergin olmaması ya da kısıtlı olması sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Nitekim TMK m.16/II’ye göre, ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar haksız fiillerinden sorumludurlar. Başkalarına verdikleri zararlar sınırlı ehliyetsizin mal varlığından karşılanır.
Sınırlı ehliyetsizlerin dava ehliyeti
Sınırlı ehliyetsizlerin dava ehliyeti ile hukuki işlem ehliyeti arasında sıkı bir ilişki vardır. Kendi yapabilecekleri işlemlerle ilgili dava ehliyetleri de vardır. Haksız fiilleri ile ilgili olarak da dava ehliyetleri bulunmaktadır.
Tam Ehliyetsizler: Fiil ehliyetinin üç şartından en önemlisi ayırt etme gücüne sahip olmaktır. Ayırt etme gücüne sahip olmayanların fiilleri hukuki sonuç doğurmaz (TMK m. 15). Dolayısıyla bunların kaç yaşında olduklarının, daha doğrusu ergin olup olmadıklarının da hukuken bir önemi yoktur.
Tam ehliyetsizlerin hukuki işlem ehliyeti olmadığından, bunların adına işlemleri kanuni temsilcileri yapar. Tam ehliyetsizlerin bizzat işlem yapması hâlinde ise işlemin herhangi bir geçerliliği olmaz; baştan itibaren geçersizdir, batıldır. Bunların kendilerini bağlayıcı bir irade açıklaması söz konusu olamayacağından, sonradan icazet verilmesi yoluyla işlemin geçerli kılınması da mümkün değildir.
Tam ehliyetsizler adına işlemleri kanuni temsilcileri yapıyor olmakla birlikte, bu kuralın istisnaları vardır. Sınırlı ehliyetsizler için de yasak olan işlemler, yani bağışlamada bulunma, kefil olma ve vakıf kurma işlemleri bu ehliyet grubu için de yapılamaz. Bunun gibi, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, ne tam ehliyetsiz ne de yasal temsilcisi tarafından kullanılabilir. Örneğin, evlilik dışı doğan çocuğun tanınması böyledir.
Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk durumlarında da kişilerin yaptığı işlemlerin geçerli olmayacağını burada önemine binaen belirtmek gerekir. Örneğin, aldığı alkolden dolayı geçici olarak ayırt etme gücünü kaybeden bir kişinin yaptığı sözleşmenin ya da vasiyetnamenin bir geçerliliği olmaz.Tam ehliyetsizlerin dava ehliyeti de yoktur.
Ayırt etme gücü olmayanların hukuka aykırı fiillerinden kural olarak sorumluluğu olmaz. Ancak hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir
(BK m. 65).
• Kendi kişiliğinizi ve buna bağlı özelliklerinizi hukuken tanımlayınız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder