17 Aralık 2013 Salı

Düzenleme Hakları, Özellikle Yenilik Doğuran Haklar

Yenilik doğuran haklar, yönetim ve temsil hakları ile def'i hakları, düzenleme haklarının alt türleridir. Yönetim ve temsil haklarında, hak sahibi başka bir kişi adına hareket ederek üçüncü kişilerle hukuki işlemler yapabilir ve yaptığı işlemin sonuçları, adına hareket ettiği kişinin hukuk alanında doğar. Velinin velayet altındaki küçük adına, vasinin kısıtlı kişi adına, iradi temsilcinin ise kendisine temsil yetkisini veren kişi adına hareket ederek onları bağlayıcı hukuki sonuçlara yol açabilmesi bu hakların örneğidir. Bu hakları kullanan kişiler, temsil ettikleri veya mal varlığını yönettikleri kişilerin birtakım yararlanma haklarına kavuşabilmelerini sağlamaktadırlar. Son ünitemizde üzerinde biraz daha ayrıntılı olarak duracak olduğumuz defi hakları da yararlanma haklarıdır. Örneğin, borcu zaman aşımına uğramış olan bir borçlunun aleyhine açılan bir alacak davasında zaman aşımı def'inde bulunma hakkı vardır. Kullanılmadığı sürece bu hakkın varlığı borçlu yararına hiçbir sonuç doğurmaz. Çünkü def'iler hâkim tarafından resen göz önünde bulundurulamaz. Eğer borçlu zamanaşımı def'ini ileri sürecek olursa, yani bu düzenleme hakkını kullanırsa, kendisi için avantajlı bir durumu da yaratmış olur. Artık borcunu ödemeye mecbur bırakılamayacaktır.
Düzenleme haklarının içindeki en önemli grubu yenilik doğuran haklar oluşturur. Yenilik doğuran haklar, hak sahibine, tek taraflı olarak yeni bir hukuki ilişki kurmak, mevcut bir hukuki ilişkinin içeriğini değiştirmek veya mevcut hukuki ilişkiyi sona erdirmek yetkisini verir. Bu hakların kullanılmasıyla yeni bir hukuki durum ortaya çıktığı için, bunlara yenilik doğuran haklar denilmektedir. Bu yeni durum, sadece hak sahibinin iradesiyle doğar. Oysa hukuki ilişkiler kural olarak ilişkinin iki tarafının da iradesiyle kurulur, değiştirilir veya ortadan kaldırılır; ama bazen kanun bazen de kişiler arasında daha önce kurulmuş bir başka hukuki işlem, bir kişiye, tek taraflı iradesiyle yeni bir düzenleme yapma olanağı verebilmektedir. Üstelik bu düzenleme, sadece hak sahibinin değil, onunla hukuki ilişki içinde bulunan başkalarının da hukuk alanını ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır.
Yenilik doğuran hak, bazen hak sahibinin tek taraflı bir irade açıklamasıyla kullanılır, bazen de yenilik doğuran bir dava açma hakkının kullanılmasıyla kullanılır. Sözleşmelerin tek taraflı irade açıklamasıyla feshedilebilmesi birinci duruma, boşanma veya evliliğin iptali davası açılması ikinci duruma örnek verilebilir. Bu iki örnekte de belli bir hukuki ilişkiyi bozmayı hedefleyen yenilik doğurucu haklar söz konusu olduğu için, bunlar bozucu yenilik doğuran haklar kategorisine girerler. Kurucu ve değiştirici yenilik doğuran haklar da mevcuttur. Nispi haklar arasında sözünü ettiğimiz önalım, alım ve geri alım hakları kurucu yenilik doğuran haklara örnek olarak verilebilir. Seçimlik bir borçta alacaklının seçim hakkını kullanarak edimi belirlemesi ise, borcun konusu olan davranışı seçimlik olmaktan çıkarıp tek bir davranışa indirgediği için değiştirici yenilik doğuran haklara örnek gösterilebilir.
Eşlerden birine boşanma veya evliliğin iptali davasını açma hakkını ya da tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmede alacaklıya borçlunun temerrüdü nedeniyle sözleşmeden dönme hakkını kanun verir. Bazı kişilere, taşınmaz maliki ile aralarında bir satış ilişkisi kurma hakkını, taşınmaz malikiyle daha önce yapmış oldukları önalım, alım, geri alım sözleşmeleri vermektedir. Paylı mülkiyette paydaşlardan birinin sahip olduğu önalım hakkı ise yine kanundan doğan bir kurucu yenilik doğuran haktır.
Yenilik doğuran hakların birtakım özellikleri bulunmaktadır. Bu haklar bir kez kullanılmakla tükenirler. Bu haklar bir kez kullanıldı mı yeni bir durum doğar ve bu yeni durum, hak sahibinden başka kişilerin de hukuk alanını etkiler. Bu kişilerin hukuki güvenliği, onlar açısından oluşan bu yeni durumun kesinlik arz etmesini gerektirir. Bu yüzden yenilik doğuran haklar kullanıldıktan sonra, buna ilişkin işlem geri alınamaz. Ancak her iki taraf da isterlerse, aralarında eski hukuki durumu yeniden tesis etmek üzere anlaşmaları, örneğin boşanan eşlerin tekrar evlenmeleri veya feshedilen sözleşmenin taraflarının yeniden bir sözleşme yapmaları mümkündür. Yenilik doğuran hakların kullanılması, kural olarak, koşula da bağlanamaz. Koşul, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz bilinmeyen bir olaydır. Bir hukuki işlem koşula bağlı olarak yapılırsa, işlemin hukuki etkiye sahip olup olamayacağı koşulun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olana kadar bilinemez. İşte koşul kavramının beraberinde gelen bu belirsizlik nedeniyle, yenilik doğuran haklar alanında koşullar kabul edilmez. Çünkü yenilik doğuran hak, hak sahibi dışındaki kişileri de ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır. Onlar, hak sahibinin deyim yerindeyse zaten iki dudağı arasında kalmışlardır, bir de kendilerini ilgilendirecek yeni hukuki durumun ne zaman ve ne içerikte olabileceği konusunda belirsizlik içinde kalmaları hiç de adil olmaz. Ancak koşulun gerçekleşmesi, tesadüfi olaylara veya hak sahibinin değil de muhatabının iradesine bağlıysa, bu durumda şarta bağlı olarak yenilik doğuran hakların kullanılması sözünü ettiğimiz sakıncayı doğurmayacağı için pekâlâ kabul edilebilir. Yenilik doğuran haklar, çoğu zaman sahibine sonsuza kadar belli bir alanı düzenleme yetkisi vermezler. Bunun sebebi de, hak sahibi karşısında bulunan ve bu hak kullanılacak olursa kendi hukuk alanı da bundan etkilenecek olan kişinin, bu hakkın kullanılıp kullanılmayacağını bilmeksizin uzun süre belirsizlik içinde yaşamasının adil görülmemesidir. Örneğin bazı boşanma sebepleri, ancak sebebin ortaya çıkmasından itibaren belli bir süre içinde dava açılırsa, boşanmaya yol açabilir. Bu süre kaçırılırsa lehine dava açmak için bu sebep oluşmuş olan kişi, bu sebebe dayalı dava hakkını kaybetmiş olur. Bazı yenilik doğuran haklarda ise böyle bir hak düşürücü süre dahi söz konusu değildir. Örneğin vekâlet ilişkisi devam ettiği sürece vekilin istifa konusundaki yenilik doğuran hakkı, hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın mevcuttur. Hak düşürücü süreler, zaman aşımı süresinden farklıdır. Zaman aşımı alacak haklarında söz konusu olurken, hak düşürücü süre yenilik doğuran haklar bakımından geçerlidir. Zaman aşımı süresinin dolması alacak hakkını sona erdirmeyip sadece zayıflatırken, hak düşürücü sürelerin dolması adından da anlaşıldığı gibi hakkı tamamen ortadan kaldırır. Zaman aşımını hâkim tarafından resen göz önünde bulundurulamaz iken, hak düşürücü sürenin dolduğunu hâkim resen göz önünde tumak zorundadır. Çünkü zaman aşımı bir def'i olduğu hâlde, hak düşürücü süre bir itiraz sebebidir. Ayrıca zamanaşımı sürelerinin değişik sebeplerle durması veya kesilmesi söz konusu olabilir iken hak düşürücü süreler kesin sürelerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder