15 Aralık 2013 Pazar

MEDENİ HUKUK'UN ALT DALLARI

MEDENİ HUKUK'UN ALT DALLARI
Medeni Hukuk'un alt dalları denilince geleneksel olarak anlaşılan, Medeni Kanun'un ve Borçlar Kanunu'nun düzenlediği ilişkilere uygulanan hukuk kurallarıdır. Bunlar sırasıyla Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, Miras Hukuku, Eşya Hukuku ve Borçlar Hukuku olmak üzere beş grupta ele alınabilir. Ancak yukarıda da sözünü ettiğimiz üzere, aslında Medeni Hukuk'tan türemiş olan -daha doğru bir ifadeyle Medeni Hukuk'un bir alt dalı sayılan Borçlar Hukuku'ndan türediği kabul edilen- İş Hukuku, Ticaret Hukuku gibi hukuk dalları da Medeni Hukuk'un alt dalları arasında düşünülebilir. Ancak bu sonuncular, düzenledikleri ilişkilerin taraflarının özel durumları nedeniyle Medeni Hukuk'un bazı kurallarından nitelik itibarıyla ciddi biçimde ayrılırlar. Bu ilişkilere Medeni Kanundaki ve Borçlar Kanun'undaki ilkeleri doğrudan doğruya ve öncelikle uygulamak, her zaman adil sonuç vermeyebilir. Bu yüzden söz konusu hukuk dalları, Medeni Hukuk'tan önemli ölçüde ayrılarak bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Hatta Hukuk Fakültelerinde anabilim dalları oluşturulurken bile, bu hukuk dalları Medeni Hukuk Anabilim Dalının altında yer almazlar.
Medeni Hukuk'un beş alt dalını kendi içlerinde kişi varlığına ilişkin olanlar ve mal varlığına ilişkin olanlar olmak üzere iki ayrı grupta toplamak da mümkündür. Kişiler Hukuku ve Aile Hukuku genellikle kişi varlığına ilişkin kurallar içerirken, Miras Hukuku, Eşya Hukuku ve Borçlar Hukuku ise mal varlığına ilişkin hukuk dalları olarak değerlendirilir. Ancak bu ayrımlar her zaman çok isabetli görülmeyebilir. Çünkü esasen kişi varlığına ilişkin hukuk dalları arasında görülen Aile Hukuku'nda eşler arasındaki mal rejimi, anne ve babanın çocuk malları üzerindeki yetkileri ve nişanlanma ya da evliliğin sona ermesinin mali sonuçları da düzenlenmektedir. Diğer yandan mal varlıksal nitelik taşıdığı kabul edilen Miras Hukuku ise miras
bırakanın hiç de mal varlıksal nitelik taşımayan son arzularını da gözeten kurallar öngörür ve mirasçıların tespitinde miras bırakanın yakın hısımlarına öncelik verir.
Medeni Hukuk dersleri çerçevesinde tüm bu alt dallar incelenecek olsa da şimdiden bunların üzerinde kısaca durmamızda yarar vardır. Çünkü özellikle Medeni Kanun'un başlangıç hükümlerini anlatırken ve Kişiler Hukuku ile ilgili bazı konuları aktarmaya çalışırken başvuracağımız örnekler Medeni Hukuk'un tüm bu alt dallarından seçilecektir. Ancak bundan önce Medeni Kanun'un başlangıç hükümleri arasında yer alan ve Medeni Hukuk'un alt dallarını incelemeye geçmeden önce daha "Medeni Hukuka Giriş" derslerinde mutlaka ele alınması gereken ve bu dönemki dersimizin ilk yarısında ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz Medeni Kanun'un başlangıç hükümlerini sırasıyla belirteceğiz.

Medeni Kanun'un Başlangıç Hükümleri
Dört kitaptan oluşan Medeni Kanun, daha Kişiler Hukuku başlıklı birinci kitabından önce, yedi madde içermektedir. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi gerek Medeni Hukuk'un tüm alt dalları gerekse diğer özel hukuk dalları, hatta niteliği elverdiği ölçüde kamu hukuku dalları için önem taşıyan bu yedi maddede aslında Türk Hukuk Sistemi'nin de bazı temel ilkeleri kaleme alınmıştır.
Kanun koyucu "A. Hukuk'un Uygulanması ve Kaynakları" başlığını koyduğu 1. maddede, Medeni Hukuk'un temel ve yardımcı kaynaklarını ortaya koymuş ve hukuku uygulayan hâkimin bu kaynaklara hangi sırayla ve hangi koşullar altında başvurabileceğini belirtmiştir. Kanun koyucu aynı maddede yazılı hukuk kurallarının yorumu bakımından da uyulması gereken esası açıklamıştır. Bu madde bir sonraki ünitemizin temel inceleme konusunu oluşturacaktır.
Medeni Kanun'un 2. maddesi "B. Hukuki İlişkilerin Kapsamı" üst başlığı altında yer almaktadır. Bu üst başlık aynı zamanda 3. ve 4. maddeleri de kapsar. Doğrudan doğruya 2. maddeyi nitelendiren alt başlık ise "I. Dürüst Davranma" şeklindedir. Bu maddede herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu; ayrıca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı hükme bağlanmıştır. Bu hükümde dürüstlük kuralından söz edilmesine rağmen, dürüstlük kuralının ne anlama geldiği açıklanmamıştır. Türk hukuk öğretisinde ve uygulamasında, "doğruluk ve güven kuralı" ya da "objektif iyi niyet kuralı" olarak da nitelendirilen dürüstlük kuralı, altıncı ünitemizin konusunu oluşturduğu hâlde, daha önceki ünitelerimizde de sözü geçeceği için, bu kuralı şimdiden kısaca açıklamakta fayda görüyoruz. Dürüstlük kuralı, herhangi bir hukuki ilişkinin tarafı olan herkesin, içinde bulunduğu koşullarda, diğer taraftan ve başkalarından beklemekte haklı olduğu davranış tarzını bizzat da sergilemesi gerektiği anlamına gelir. Bu yüzden içinde bulunduğumuz her durumda aç gözlülük etmeyen, hakkından fazlasını istemeyen ama haklı çıkarlarını korumak için de gerekli önlemleri alan ve ölçülü tepkiler
veren, makul, mantıklı, orta zekâlı bir kişi gibi hareket edersek bu kurala uymuş sayılırız. Toplumdaki kişilerin çoğunluğunun davranış şeklinin dürüstlük kuralına uygun olacağı varsayımından yola çıkarak, hukuki bir ilişki içindeyken ortalama davranış tarzından sapan kişilerin dürüstlük kuralına aykırı davranmış olduğunu söyleyebiliriz.
Medeni Kanun'un 3. maddesi ise "II. İyi niyet" başlığını taşımaktadır. Bu maddede sözü geçen iyi niyet, 2. madde için öğretide bazı yazarların kullandığı "objektif iyi niyet" ifadesi ile karıştırılmamalıdır. Burada aslında sübjektif anlamda bir iyi niyetten bahsedilmektedir. Fakat pek çok hukukçunun bile zaman zaman bu maddeleri birbiriyle karıştıran açıklamalar yaptığına rastlamak mümkündür. Medeni Kanun'un 3. maddesini okuyan bir vatandaş da orada iyiniyete ilişkin iki kural görecek, ama iyi niyet ile kanun koyucunun neyi kastettiğini anlayamayacaktır. Medeni Kanun'un 3. maddesi, başlı başına, beşinci ünitemizin konusunu oluşturduğu için, burada, şu an için oluşan merakı biraz gidermek üzere, sadece subjektif iyiniyetin tanımını yapmakla yetineceğiz. Şöyle ki; sübjektif iyiniyet, bir hakkın kazanılması, korunması veya bir hukuki durumun doğması ya da olumlu sonuçlarından yararlanılabilmesi için mevcut olan engeller konusunda içinde bulunulan ve hoşgörülebilen bir bilgisizlik ya da yanlış bilgi sahibi olma hâlidir.
Medeni Kanun'un 4. maddesi, hâkimin takdir yetkisine ilişkindir. Bu maddeyi üçüncü ünitede ele alacağız.
Medeni Kanun'un 5. maddesi, gerek Medeni Kanun'un gerekse de Borçlar Kanunu'nun genel nitelikli hükümlerinin, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacağına ilişkindir. Bu hüküm aynı zamanda Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu arasındaki ilişkiye de vurgu yaparak her iki Kanun'un birlikte Medeni Hukuk'un temel kaynağını oluşturduğunu da ortaya koymaktadır.
Medeni Kanun'un 6. ve 7. maddeleri, ispata yönelik hükümler içerir. Kural olarak herkesin kendi iddiasını ispat yükü altında olduğuna ilişkin 6. maddeyi takip eden 7. maddede resmî sicil ve senetlerin, belgeledikleri olguların doğruluğuna ilişkin kanıt oluşturduklarına, ama bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatının da mümkün olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu maddeler son ünitemizin konusunu oluşturacaktır.

Kişiler Hukuku
Kişiler Hukuku dediğimiz zaman; hangi varlıkların hangi koşullar altında kişi sayıldığını, hangi koşullar altında da kişiliğini kaybettiğini, kişilerin ehliyetlerini, isim, hısımlık, yerleşim yeri gibi onları diğer kişilerden ayıran birtakım niteliklerini ve kişiliğe giren değerleri korumanın hukuki yollarını düzenleyen hukuk dalını anlıyoruz.
Medeni Kanunumuzun birinci kitabının başlığını da taşıyan Kişiler Hukuku, 8¬117. maddeler arasında hükme bağlanmıştır. Bu kitap da kendi içinde iki kısma ayrılır. Gerçek kişilerin ele alındığı birinci kısmın birinci bölümü kişilik konusuna ayrılmıştır. Burada gerçek kişilerin hak ve fiil ehliyeti, hısımlık ilişkileri, yerleşim yeri gibi konular ele alındıktan sonra, kişiliğin korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş, son olarak da kişiliğin başlangıcı ve sonuna ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Gerçek kişilere ilişkin birinci kısmın ikinci bölümü ise kişisel durum siciline ayrılmıştır. Kişiler Hukuku kitabının ikinci kısmı tüzel kişilere ayrılmıştır ve bu kısım da kendi içinde üç bölüme ayrılır. Birinci bölümde tüm tüzel kişiliklere özgü genel kurallar, ikinci bölümde sadece dernek niteliğindeki tüzel kişilere, üçüncü bölümde de sadece vakıf niteliğindeki tüzel kişilere ilişkin kurallar bulunmaktadır.

Aile Hukuku
Aile ilişkilerinin kurulması, işleyişi ve sona ermesini kurallara bağlayan Medeni Hukuk dalına Aile Hukuku diyoruz. Aile Hukuku, Medeni Hukuk'un ağırlıklı olarak kişi varlıklarına ilişkin nitelik taşıyan bir alt dalıdır. Bu alanda Devletin otoritesi de kendisini yoğun biçimde hissettirir ve emredici kurallar oldukça yaygındır.
Medeni Kanunumuzun 118-494. maddeleri arasında yer alan ikinci kitabı, Aile Hukuku'na ilişkindir. Kanun koyucu, bu kitapta, öncelikle 'dar anlamda aile' diyebileceğimiz 'evlilik birliği'ni esas alarak birinci kısmını evlilik Hukuk'una ayırmış ve bu kısımda sırasıyla nişanlanma, evlenme, evlenmenin geçersizliği, boşanma ve sonuçları, evliliğin genel hükümleri, eşler arasındaki mal rejimi konularını düzenlemiştir. "Hısımlık" başlığını taşıyan ikinci kısımda kanun koyucu geniş ve en geniş anlamda aileye ilişkin bazı hususları hükme bağlamıştır. Geniş anlamda aileye ilişkin birinci bölümde anne ve baba ile çocuk arasında soy bağının nasıl kurulacağı ve soy bağının hükümleri, velayet ve çocuk mallarına ilişkin düzenlemeler yer alır. En geniş anlamda aileye ilişkin ikinci bölümde ise nafaka yükümlülüğü, ev düzeni ve aile malları konuları düzenlenmektedir. Kanun koyucu, Aile Hukuku kitabının son kısmını ise vesayet konusuna ayırmıştır.

Miras Hukuku
Bir kişi öldüğü zaman, son arzularının nasıl ve ne kapsamda yerine getirileceği ve özellikle de sağlığında sahip olduğu mal varlığının -ölümüyle 'tereke' adını alacaktır- akıbetini düzenleyen hukuk dalı, Miras Hukuku'dur. Miras Hukuku, Medeni Hukuk'un daha ziyade mal varlığı niteliği taşıyan dalları arasında sınıflandırılır, ama kişi varlığına ilişkin yönü de bulunmaktadır.
Medeni Kanunumuzun 495-682. maddeleri arasında, "Miras Hukuku" başlıklı üçüncü kitap yer almaktadır. Medeni Kanunumuzun bir kişinin yasal mirasçılarını belirlerken onun kan hısımlarına ve eşine öncelik tanıdığı göz önünde bulundurulursa, Miras Hukuku kitabının neden hemen Aile Hukuku'nun ardından geldiği de anlaşılacaktır.
Miras Hukuku kitabının birinci kısmında kimlerin hangi koşullarda mirasçı olabileceği, miras bırakanın hangi koşullar altında ne gibi ölüme bağlı tasarruflarda bulunabileceği, ölüme bağlı tasarrufların iptali ve tenkisinin hangi koşullarda mümkün olabileceği sorularına yanıt veren hükümler bulunurken ikinci kısım mirasın geçmesine ayrılmıştır. Mirasın geçmesi çerçevesinde de mirasın açılması, mirasın geçmesinin sonuçları ve mirasın paylaşılması konuları düzenlenmektedir.

Eşya Hukuku
Kişilerin eşya üzerindeki egemenlikleri nedeniyle başkaları ile oluşan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalına Eşya Hukuku diyoruz. Eşya Hukuku, Medeni Hukuk'un tam anlamıyla mal varlıksal nitelik taşıyan bir alt dalıdır.
Medeni Kanun'un dördüncü kitabını oluşturan 683-1027. maddeleri arasındaki hükümleri, Eşya Hukuku'na ilişkindir. Zaten 1028-1030. hükümler Kanun'un tümüne ilişkin olan yürürlükle ilgili son hükümlerdir. Bir kişinin eşya üzerinde sahip olduğu mutlak haklara ayni haklar denildiğini, geçen dönemdeki derslerinizden de hatırlarsınız. İşte Medeni Kanun'un Eşya Hukuk'una ilişkin dördüncü kitabının ilk iki kısmı ayni haklar konusuna ayrılmıştır. Birinci kısımda mülkiyet hakkı, ikinci kısımda ise sınırlı ayni haklar ayrınıtılı olarak hükme bağlanmıştır. Eşya Hukukunun ayni hakların kazanılması, kaybedilmesi ve bu hakların sahiplerine sağladığı yetkilere ilişkin kısmına maddi eşya hukuku denilmesi, gelenek olmuştur. Ayni hakların bir özelliği de, aleni olmalarıdır. Yani bir kişinin bir eşya üzerinde herhangi bir ayni hakkı, örneğin mülkiyet hakkı söz konusuysa bu durumu, dışarıdan bakan herkes anlayabilmelidir. İşte taşınır veya taşınmaz eşya üzerinde sahip olduğumuz ayni hakları başkaları için bilinebilir kılmamız için taşınırlarda zilyetlik, taşınmazlarda ise tapu sicili sistemine ihtiyaç duyarız. Zilyetlik ve tapu sicilinin, ayni hakların dışarıya gösterilmesini sağlayan kurumlar olarak şeklî eşya Hukuk'unun konusunu oluşturdukları kabul edilir.
Medeni Kanunumuzun Eşya Hukuku kitabının üçüncü ve son kısmı da zilyetlik ve tapu siciline ayrılmıştır.

Borçlar Hukuku
Kişiler arasındaki borç ilişkilerini düzenleyen hukuk dalına Borçlar Hukuku denir. Borçlar Hukuku da Medeni Hukuk'un bir alt dalıdır, ancak Borçlar Hukuku'na ilişkin kurallar, Medeni Kanun'da değil, Borçlar Kanunu'nda yer alır; ama 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 646. maddesi şöyle bir hüküm içerir: "Bu Kanun 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanuun'nun Beşinci Kitabı olup onun tamamlayıcısıdır." Zaten yukarıda başlangıç hükümlerinden bahsederken de sözünü ettiğimiz gibi, Medeni Kanun'un 5. maddesi de iki Kanun arasındaki ilgiye dikkat çekmektedir.
Yine bir mal varlığı hukuku olan Borçlar Hukuku, daha ziyade yedek (tamamlayıcı) hukuk kurallarıyla düzenlenir. Bu alanda emredici hukuk kurallarına çok daha az rastlanır.
Borçlar Hukuku'nun temel kaynağı olan Borçlar Kanunu, kendi içinde iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısım Borçlar Hukuku'nun genel hükümlerine ilişkindir. Bu hükümler, Medeni Kanun'un 5. maddesinde de sözü edilen ve niteliği elverdiği ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacak olan hükümlerdir. Kanun koyucu Borçlar Kanunu'nun genel hükümlere ilişkin birinci kısmını beş bölüme ayırmıştır. Birinci bölümde borç ilişkileri kaynaklarına göre ele alınır ki bunlar sırasıyla sözleşmeden doğan borç ilişkileri, haksız fiilden doğan borç ilişkileri ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileridir. Hangi kaynaktan doğmuş olursa olsun, borç ilişkisinin hükümlerinin ele alındığı ikinci bölümde ise borçların ifası ve ifa edilmemesinin sonuçları ile borç ilişkilerinin üçüncü kişilere etkisi düzenlenmiştir. Kanun koyucu birinci kısmın üçüncü bölümünü borçların ve borç ilişkilerinin sona ermesi ile zaman aşımı konularına ayırmış; teselsül, koşula bağlı borçlar ve ceza koşulu gibi bazı konuları "Borç İlişkilerinde Özel Durumlar" başlığı altında dördüncü bölümde hükme bağlamıştır. Alacağın devri, borcun üstlenilmesi, sözleşmenin devri ve sözleşmeye katılma konuları ise beşinci ve son kısımda 'Borç İlişkilerinde Taraf Değişiklikleri" başlığı altında ele alınmıştır. Borçlar Kanunu'nun ikinci kısmı ise Borçlar Hukuku derslerinin de ikinci yarısının konusunu oluşturur. Bu kısmın adı "Özel Borç İlişkileri"dir. Kanun koyucu burada günlük yaşantıda oldukça sıklıkla başvurulan belli başlı sözleşme tiplerini ayrıntılı olarak düzenlemiş, hatta kişiler arasında ortaya çıkan ama sözleşme sayılamayan bazı özel borç ilişkilerine de yer vermiştir. Aslında genel anlamda bir borç kaynağı sayılan vekâletsiz iş görme konusu da vekâlet sözleşmesinin hemen ardından gelmek üzere bu kısımda yer alır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder