16 Aralık 2013 Pazartesi

MEDENİ HUKUK İLİŞKİLERİ ÇERÇEVESİNDE KİŞİLERİN SAHİP OLABİLDİKLERİ HAKLAR

MEDENİ HUKUK İLİŞKİLERİ ÇERÇEVESİNDE KİŞİLERİN SAHİP OLABİLDİKLERİ HAKLAR
Medeni Hukukta karşımıza çıkan haklar değişik nitelikler taşıyabilir. Örneğin Kişiler Hukuku alanında kişilik haklarıyla, Aile Hukuku alanında velayet hakkıyla ve eşlerin birbirlerine karşı sahip olduğu çeşitli haklarla, Miras Hukuku alanında mirasçı olmaya bağlı olan haklarla, Eşya Hukuku alanında ayni haklarla ve Borçlar Hukuku alanında da alacak hakları ile meşgul oluruz. Bu hakların hepsi ilgili oldukları dersler çerçevesinde ayrıntılı olarak incelenecek olmakla birlikte aralarında birtakım benzerlikler ve farklılıklar bulunmaktadır. Burada bu benzerlik ve farklılıkları esas alarak tüm bu haklarla ilgili bazı açıklamalar yapacağız.
Mutlak Haklar ve Nispi Haklar
Hak, genel olarak, kullanılması sahibinin veya yetkili temsilcisinin iradesine bağlı olup hukuk düzenince korunan menfaat olarak tanımlanır. Bu menfaat, hak sahibine başkaları karşısında bir üstünlük sağlar. Onlardan belli şekilde davranma, bazı şeyleri yapmama veya bazı şeylere katlanmasını beklemek bakımından hak sahibini yetkilendirir. İşte hak sahibinin bu üstünlüğü, eğer sadece belli bir hukuki ilişkiyle bağlı olduğu diğer bir kişiye yönelikse, bu durumda nispi (kişisel-şahsi) haklardan söz ederiz. Eğer hak, kendisiyle hiçbir hukuki ilişki içinde bulunmadığımız kişilere karşı bile bize bir üstünlük sağlıyorsa o zaman da mutlak haklardan söz ederiz.
Kişilik hakkı, velayet hakkı, fikrî haklar veya ayni haklar mutlak haklardır. Çünkü hak sahibi bu haklarını herkese karşı ileri sürebilir, yani herkesten bu hakkına saygı duymasını bekleyebilir ve hakkını herkese karşı korumaya çalışabilir. Çünkü bu haklar, herkes tarafından ihlal edilme tehlikesi altındadır. Hak sahibinin
kendisiyle hiçbir hukuki ilişki içinde bulunmadığı, hatta hiç tanımadığı veya daha önce hiç görmediği bir kişi bile, onun bu hakkını zedeleme potansiyeline sahiptir.
Aile Hukukunda nişanlıların ve eşlerin birbirlerine karşı sahip oldukları birtakım haklar vardır. Nişanlılar ve eşler birbirlerinden sadakat beklemek, zor durumunda destek beklemek, eşlerden her biri diğerinden evlilik birliğinin giderlerine katılımına beklemek gibi haklara sahiptir. Bu haklar, sırf onlar arasında nişanlılık veya evlilik hukuki ilişkisi bulunduğu için söz konusudur ve hiçbiri bu hakkını nişanlısından veya eşinden başka bir kişiye karşı ileri süremez. Bu haklara sadece belli bir hukuki ilişkinin taraflarını oluşturan kişiler ancak diğer tarafa karşı sahip oldukları için nispi haklar kategorisine girerler. Nispi hakların bir kısmı, kişi varlığı değerlerine ilişkindir; ama nispi hakların önemli bir kısmı mal varlıksal değerleri ilgilendirir. Borçlar Hukuku'nun temel kavramlarından olan alacak hakları böyledir. Alacak hakları dışında da nispi haklar söz konusudur. Önalım, alım, geri alım hakları, kural olarak, sadece bir sözleşme çerçevesinde bu hakkı hak sahibine tanıyan kişiye karşı kullanılabilirler. Bunlar da mal varlıksal sonuç doğururlar ve ayrıca yenilik doğuran haklar olarak farklı bir hak grubuna girerler.
Nispi haklar, bu hakkın doğumuna yol açan hukuki ilişkinin tarafları dışındaki bazı kişilere karşı da ileri sürülebilirler. Bir taşınmaza ilişkin kira sözleşmesinden doğan kiralananın kullanımı konusundaki alacak hakkı, taşınmaz satış vaadinden doğan alacak hakkı veya önalım, alım veya geri alım sözleşmelerinden doğan yenilik doğuran haklar, bu hakların tapu siciline şerh verilmiş olmaları koşuluyla, ilgili oldukları taşınmaz üzerinde sonradan hak kazanan herkese karşı ileri sürülebilir hâle gelirler. Bu duruma, nispi hakların kuvvetlendirilmesi denilir.
Nispi haklar arasında bulunan alacak hakları zaman aşımına tabidir; oysa mutlak haklar zaman aşımına tabi değildir. Gerçi mutlak haklar arasında yer alan aynî haklar alanında da zaman aşımı kavramına rastlanır; ama bu alandaki zaman aşımı alacak haklarındaki zaman aşımından farklı bir etki gösterir. Şöyle ki, bir alacak hakkı zaman aşımına uğradığı zaman ortadan kalkmasa da ciddi anlamda zayıflar. Artık borçlu borcunu özgür iradesiyle ödemezse, alacaklının onu Devletin icra organları vasıtasıyla ödemeye zorlama olanağı ortadan kalkmıştır. Oysa ayni haklar alanında hakkın etkisini zayıflatan değil, tam tersine ayni hak kazandıran bir zaman aşımı söz konusudur. Gerek alacak hakları gerekse ayni haklar hak düşürücü süreye de tabi değillerdir. Hak düşürücü süre yenilik doğuran haklar bakımından söz konusu olur.

Yararlanma Hakları ve Düzenleme Hakları
Medeni Hukukta haklar, yararlanma hakları ve düzenleme hakları olmak üzere iki ayrı kategoriye de ayrılabilir. Bu ayrım, hakkın sahibine sağladığı yetkinin içeriğine göre yapılır. Yukarıda sözünü ettiğimiz kişilik hakkı, ayni haklar, alacak hakları yararlanma haklarıdır. Tüm bu haklar, sahibine belli bir davranıştan veya hukuki değerden yararlanma olanağı sağlar ve başkasına karşı ileri sürülebilecek bir talep yetkisi verir. Düzenleme hakları ise, sahibine herhangi bir davranıştan veya hukuki değerden doğrudan doğruya yararlanma olanağı sağlamaz ve bir talep yetkisi de vermez. Bu haklar, sahibinin belli hukuki ilişkileri kurabilmesini, içeriğini değiştirebilmesini ve sona erdirebilmesini olanaklı kılar. Bu hukuki ilişkilerin kurulması, değiştirilmesi veya sona erdirilmesi de hak sahibine çeşitli yararlanma hakları kazandıracağından, düzenleme hakları, sahibine bir davranış veya hukuki değerden ancak dolaylı olarak yararlanma olanağı sağlayan haklardır.
Aşağıda bu iki hak grubunu biraz daha yakından inceleyeceğiz.

Yararlanma Hakları ve Özellikle Talep Yetkisi
Yararlanma hakları arasında bulunan ayni haklar, sahibine konusu olan eşyayı kullanma, bu eşyanın ürünlerini elde etme, bu eşyanın biçimini değiştirme, hatta onu bozup yok etme gibi fiilî yetkiler sağlar. Fakat ayni hakların sahibine sağladığı yetkiler bunlarla sınırlı kalmaz. Ayni haklar, hak sahibine, ayni hakkın konusu olan eşya üzerinde başkalarına da haklar kurma veya bu eşya üzerindeki hakkı başkasına devretme, başkası tarafından elinden uzaklaştırılan eşyayı geri isteme, eşyadan yararlanmasına herhangi bir şekilde engel olan kişiye karşı el atmasını önleme ve tazminat davası açma gibi hukuki yetkiler de bahşeder. Yine yararlanma hakları arasında bulunan alacak hakları, alacaklının borçludan belli bir davranışta bulunmasını isteme yetkisini verir. Buna talep yetksi de denilir. Borçlunun bu davranışta bulunmasında alacaklının bir yararı vardır. Alacak hakkının alacaklıya verdiği tek yetki talep yetkisi değildir. Alacaklı, duruma göre icraya veya mahkemeye başvurma yetkisine, borç gereği gibi yerine getirilmezse uğradığı zararların tazminini isteme yetkisine de sahiptir. Alacaklı alacağı üzerinde tasarruf etme yetkisine de sahiptir ve bu yetki çerçevesinde alacak hakkını başkasına devredebilir, borçluyu ibra edebilir, alacak hakkını rehnedebilir, alacağını tahsil edebilir veya ifa için borçluya yeni bir süre tanıyabilir. Ayrıca alacak hakkına bağlı olarak alacaklının birtakım yenilik doğuran hakları ve def'i hakları da ortaya çıkabilir.
Alacak hakkının sahibine sağladığı talep yetkisi, çoğu zaman alacak hakkının kendisiyle karıştırılır. Oysa talep yetkisi, alacak hakkının sahibine sağladığı ve yukarıda saydığımız yetkilerden sadece biridir. Çoğu zaman alacak hakkı doğduğu anda talep yetkisi de doğar; ama bazen alacak hakkı doğsa da henüz talep yetkisi
doğmamış olur. Vadeye bağlı borçlarda durum böyledir. Vade dolmadan önce alacaklının borçludan belli bir şekilde davranmasını isteme yetkisi, talep yetkisi bulunmaz. Bazen de talep yetkisi ortadan kalkar; ama alacak hakkı varlığını sürdürmeye devam eder. Yukarıda sözünü ettiğimiz zaman aşımına uğrayan alacaklarda durum böyledir. Alacak zaman aşımına uğradığı zaman, alacaklı talepte bulunabilir bulunmasına; ama borçlu zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü andan itibaren onu borcunu ifaya zorlamak için alacaklının hiçbir olanağı kalmaz. Çünkü zamanaşımı def'nin kullanılmasıyla birlikte talep yetkisi ortadan kalkmıştır. Ayrıca, talep yetkisi sadece alacak haklarında da söz konusu olmaz. Kişilik haklarına yapılmış olan saldırıya son verilmesi ve saldırı tehlikesinin önlenmesi talepleri, kişilik haklarından doğmaktadır. Bir kişinin eşyasını kendisinden uzaklaştırmış olan kişiye yöneltebileceği iade talebi veya eşyası üzerindeki yetkilerini kullanmasına engel olan kişiye yönelttiği el atmanın önlenmesi talebi ise ayni haktan doğan taleplerdir, bunlara ayni talepler de denilir. Alacak hakkından doğan talep yetkisi ise kişisel talep olarak nitelendirilir.

Düzenleme Hakları, Özellikle Yenilik Doğuran Haklar
Yenilik doğuran haklar, yönetim ve temsil hakları ile def'i hakları, düzenleme haklarının alt türleridir. Yönetim ve temsil haklarında, hak sahibi başka bir kişi adına hareket ederek üçüncü kişilerle hukuki işlemler yapabilir ve yaptığı işlemin sonuçları, adına hareket ettiği kişinin hukuk alanında doğar. Velinin velayet altındaki küçük adına, vasinin kısıtlı kişi adına, iradi temsilcinin ise kendisine temsil yetkisini veren kişi adına hareket ederek onları bağlayıcı hukuki sonuçlara yol açabilmesi bu hakların örneğidir. Bu hakları kullanan kişiler, temsil ettikleri veya mal varlığını yönettikleri kişilerin birtakım yararlanma haklarına kavuşabilmelerini sağlamaktadırlar. Son ünitemizde üzerinde biraz daha ayrıntılı olarak duracak olduğumuz defi hakları da yararlanma haklarıdır. Örneğin, borcu zaman aşımına uğramış olan bir borçlunun aleyhine açılan bir alacak davasında zaman aşımı def'inde bulunma hakkı vardır. Kullanılmadığı sürece bu hakkın varlığı borçlu yararına hiçbir sonuç doğurmaz. Çünkü def'iler hâkim tarafından resen göz önünde bulundurulamaz. Eğer borçlu zamanaşımı def'ini ileri sürecek olursa, yani bu düzenleme hakkını kullanırsa, kendisi için avantajlı bir durumu da yaratmış olur. Artık borcunu ödemeye mecbur bırakılamayacaktır.
Düzenleme haklarının içindeki en önemli grubu yenilik doğuran haklar oluşturur. Yenilik doğuran haklar, hak sahibine, tek taraflı olarak yeni bir hukuki ilişki kurmak, mevcut bir hukuki ilişkinin içeriğini değiştirmek veya mevcut hukuki ilişkiyi sona erdirmek yetkisini verir. Bu hakların kullanılmasıyla yeni bir hukuki durum ortaya çıktığı için, bunlara yenilik doğuran haklar denilmektedir. Bu yeni durum, sadece hak sahibinin iradesiyle doğar. Oysa hukuki ilişkiler kural olarak ilişkinin iki tarafının da iradesiyle kurulur, değiştirilir veya ortadan kaldırılır; ama bazen kanun bazen de kişiler arasında daha önce kurulmuş bir başka hukuki işlem, bir kişiye, tek taraflı iradesiyle yeni bir düzenleme yapma olanağı verebilmektedir. Üstelik bu düzenleme, sadece hak sahibinin değil, onunla hukuki ilişki içinde bulunan başkalarının da hukuk alanını ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır.
Yenilik doğuran hak, bazen hak sahibinin tek taraflı bir irade açıklamasıyla kullanılır, bazen de yenilik doğuran bir dava açma hakkının kullanılmasıyla kullanılır. Sözleşmelerin tek taraflı irade açıklamasıyla feshedilebilmesi birinci duruma, boşanma veya evliliğin iptali davası açılması ikinci duruma örnek verilebilir. Bu iki örnekte de belli bir hukuki ilişkiyi bozmayı hedefleyen yenilik doğurucu haklar söz konusu olduğu için, bunlar bozucu yenilik doğuran haklar kategorisine girerler. Kurucu ve değiştirici yenilik doğuran haklar da mevcuttur. Nispi haklar arasında sözünü ettiğimiz önalım, alım ve geri alım hakları kurucu yenilik doğuran haklara örnek olarak verilebilir. Seçimlik bir borçta alacaklının seçim hakkını kullanarak edimi belirlemesi ise, borcun konusu olan davranışı seçimlik olmaktan çıkarıp tek bir davranışa indirgediği için değiştirici yenilik doğuran haklara örnek gösterilebilir.
Eşlerden birine boşanma veya evliliğin iptali davasını açma hakkını ya da tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmede alacaklıya borçlunun temerrüdü nedeniyle sözleşmeden dönme hakkını kanun verir. Bazı kişilere, taşınmaz maliki ile aralarında bir satış ilişkisi kurma hakkını, taşınmaz malikiyle daha önce yapmış oldukları önalım, alım, geri alım sözleşmeleri vermektedir. Paylı mülkiyette paydaşlardan birinin sahip olduğu önalım hakkı ise yine kanundan doğan bir kurucu yenilik doğuran haktır.
Yenilik doğuran hakların birtakım özellikleri bulunmaktadır. Bu haklar bir kez kullanılmakla tükenirler. Bu haklar bir kez kullanıldı mı yeni bir durum doğar ve bu yeni durum, hak sahibinden başka kişilerin de hukuk alanını etkiler. Bu kişilerin hukuki güvenliği, onlar açısından oluşan bu yeni durumun kesinlik arz etmesini gerektirir. Bu yüzden yenilik doğuran haklar kullanıldıktan sonra, buna ilişkin işlem geri alınamaz. Ancak her iki taraf da isterlerse, aralarında eski hukuki durumu yeniden tesis etmek üzere anlaşmaları, örneğin boşanan eşlerin tekrar evlenmeleri veya feshedilen sözleşmenin taraflarının yeniden bir sözleşme yapmaları mümkündür. Yenilik doğuran hakların kullanılması, kural olarak, koşula da bağlanamaz. Koşul, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz bilinmeyen bir olaydır. Bir hukuki işlem koşula bağlı olarak yapılırsa, işlemin hukuki etkiye sahip olup olamayacağı koşulun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olana kadar bilinemez. İşte koşul kavramının beraberinde gelen bu belirsizlik nedeniyle, yenilik doğuran haklar alanında koşullar kabul edilmez. Çünkü yenilik doğuran hak, hak sahibi dışındaki kişileri de ilgilendiren sonuçlar doğurmaktadır. Onlar, hak sahibinin deyim yerindeyse zaten iki dudağı arasında kalmışlardır, bir de kendilerini ilgilendirecek yeni hukuki durumun ne zaman ve ne içerikte olabileceği konusunda belirsizlik içinde kalmaları hiç de adil olmaz. Ancak koşulun gerçekleşmesi, tesadüfi olaylara veya hak sahibinin değil de muhatabının iradesine bağlıysa, bu durumda şarta bağlı olarak yenilik doğuran hakların kullanılması sözünü ettiğimiz sakıncayı doğurmayacağı için pekâlâ kabul edilebilir. Yenilik doğuran haklar, çoğu zaman sahibine sonsuza kadar belli bir alanı düzenleme yetkisi vermezler. Bunun sebebi de, hak sahibi karşısında bulunan ve bu hak kullanılacak olursa kendi hukuk alanı da bundan etkilenecek olan kişinin, bu hakkın kullanılıp kullanılmayacağını bilmeksizin uzun süre belirsizlik içinde yaşamasının adil görülmemesidir. Örneğin bazı boşanma sebepleri, ancak sebebin ortaya çıkmasından itibaren belli bir süre içinde dava açılırsa, boşanmaya yol açabilir. Bu süre kaçırılırsa lehine dava açmak için bu sebep oluşmuş olan kişi, bu sebebe dayalı dava hakkını kaybetmiş olur. Bazı yenilik doğuran haklarda ise böyle bir hak düşürücü süre dahi söz konusu değildir. Örneğin vekâlet ilişkisi devam ettiği sürece vekilin istifa konusundaki yenilik doğuran hakkı, hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın mevcuttur. Hak düşürücü süreler, zaman aşımı süresinden farklıdır. Zaman aşımı alacak haklarında söz konusu olurken, hak düşürücü süre yenilik doğuran haklar bakımından geçerlidir. Zaman aşımı süresinin dolması alacak hakkını sona erdirmeyip sadece zayıflatırken, hak düşürücü sürelerin dolması adından da anlaşıldığı gibi hakkı tamamen ortadan kaldırır. Zaman aşımını hâkim tarafından resen göz önünde bulundurulamaz iken, hak düşürücü sürenin dolduğunu hâkim resen göz önünde tumak zorundadır. Çünkü zaman aşımı bir def'i olduğu hâlde, hak düşürücü süre bir itiraz sebebidir. Ayrıca zamanaşımı sürelerinin değişik sebeplerle durması veya kesilmesi söz konusu olabilir iken hak düşürücü süreler kesin sürelerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder